Hosgeldin 2023!
Biz karı koca 2023'e girmeden kendi aramızda bir rituel yaptik. 2022'nin son saatlerinde bir kac sayfa kagıda geride bırakmak istediklerimizi, yeni yıla tasımak istemediklerimizi yazdık, yazdıklarımızı birbirimize okuduk ve sonra onları yaktık. Meksika'da yolumuza cikan samanlarla katıldıgımız seremonilerde atesin basinda çemberde otururken yaptığımız gibi atesten ayırmadik gozlerimizi, hepsinin yanip kul olduğuna şahit olduk. Ardindan Yeni Yil niyetlerimizi de yaptik. Tatli krizine girdiğimizde en saglikli seçenek oldugu icin evimizde hep bulunan hurmaların çekirdeklerini 24 saat suda beklettikten sonra islak kagit havluya sarip bir zip lock poşete koyup onları karanlik bir yere koyduk. Ben bu yazıyı yazana kadar niyetlerimizi temsil eden o hurma çekirdekleri filizlendi bile ve saksılara, topraga transfer edildiler, simdi büyümeleri icin bol güneş alan bir yerdeler, ve arada suluyorum. Adım adım kendi hızlarında büyürlerken ben hic bir sey yapmadan sürece güvenerek büyümelerini izliyorum. Zihnim ara ara her zamanki gibi geleceğe gidiyor kendimi hurma agaclarimiz olacagi icin heyecanlanırken buluyorum:) Fark eder etmez an'a geri geliyorum. Zihni eğitirken tıpkı bir yavru kopegi eğitirkenki gibi şefkatli ve sabirli olmasi gerekiyor insanin.
2022 önceki seneler gibi yine ne buyuk ögretilerle dolu bir sene oldu. Hayatimizdan cikanlar gidenler oldu ve yerlerine bir suru yenisi girdi. Bakalim 2023 neler göturecek, neler getirecek. Hayat sürprizlerle dolu, bu surprizlerin bazilari bizi havalara uçururken bazilari da paralize ediyor. (Amerikan) Sukran Gunu tatiline girmeden önceki gun aldigimiz haber ile ayagimizin altindaki hali bir anda cekildi, bizim icin yine değişim çanları çalmaya başladı. Bir anda kendimizi planladigimiz hayalini kurduğumuz hayatin tamamen disinda planlar yaparken bulduk. Bir kere daha öğrendim ki asla "asla" dememeli insan, büyük sözler söylememeli...
Eskiden beri dünyada saglikli olmak, uzun yasamak, ahenk içinde olmak, dengede olmak, is hayatinda, ozel hayatinda basarili olmak, mutlu olmak, zengin olmak, maddi refah elde etmek, iyi bir itibar sahibi ve guc sahibi olmak, güzelleşmek, zayiflamak, fit olmak, beğenilmek, arzulanmak, sevilmek, arkadas edinmek, populer olmak icin binlerce yöntem kullaniliyor. Ben de bunca senelik hayatımda bunlarin bir çoğunu denedigim halde bir turlu kalici mutlulugu elde edemedim. Hep "tamam bu sefer gercek mutlulugu yakaladim" desem de her seferinde mutluluğumu, huzurumu, dengemi bozan seyler geldi, geliyor ve gelecek. Ama ogreniyorum, karsima cikan Budanin ogretileri sayesinde anliyorum daha net goruyorum gecmiste denedigim bütün bu yöntemler dışsal, oysa gercek mutluluğun da ıstırabın da kökü kişinin kendi zihninden geliyor.
Kahire'de yasadigimiz yillarda (korkudan kendimi eve kapadigim zamanlarda) YouTube'da konusmalarini, öğretilerini dinledigim sonradan en sevdigim Amerikalı/Tibetli Budist rahibe, yazar, öğretmen olan Thubten Chodron ve kurdugu Sravasti Abbey'in birbirinden değerli rahibeleri vasıtasıyla öğrenmeye ve uygulamaya başladım bu kadim öğretileri. Thubten Chodron Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Batılı rahibeler ve keşişler için tek Tibet Budist eğitim manastırı olan Sravasti Manastırı'nın kurucusu ve başrahibesi, daha dinler dinlemez konusmasi, gülüşü, kahkahası ile insani kendine yakin hissettiriyor, M bile arada bana "ögretmeninden bir video sec de beraber dinleyelim" der oldu. Annemden bir yas buyuk olan (1950 doğumlu) ve Budizm üzerine 25'ten fazla kitabin yazari ve editörü olan Thubten Chodron, ben dogmadan bir sene once 1975 senesinde Lama Yeshe ve Zopa Rinpoche tarafindan verilen bir meditasyon kursuna katılmış ve ardından Budizm çalışmalarına devam etmek icin Nepal'deki Kopan Manastirina gitmis. Ben dogduktan bir sene sonra 77 senesinde ise Dharmashala'da Kyabje Ling Rinpoche tarafindan Budist rahibe olarak atanmış. Daha sonraki senelerde 14. Dalai Lama, Tsenzhab Serkong Rinpoche, Lama Thubten Yeshe, Thubten Zopa Rinpoche gibi önemli isimlerin rehberligi altinda Hindistan ve Nepal'de Budizmi calisip pratik etmeye devam etmis. Inanilmaz bilgili, deneyimli ve mütevazi. Onu dinlemek icin insanin illa budist olmasina, budhaya inanmasına gerek yok, bence butun bu kadim öğretiler evrensel, tum insanlik icin gecerli. Öğretmenimin öğretmeni Dalai Lama da hep diyor zaten hepimiz aynıyız, hepimiz insaniz, rengimiz, ırkımız, milliyetimiz, dinimiz fark etmez. En son yenilenmis haliyle nüfusumuz, dünya üzerinde yaşayan 8 milyar insan zihinsel, duygusal, fiziksel olarak hepimiz aynıyız, hepimiz insaniz.
Arka bahcemizde buranin yerlileri tarafindan kutsal sayilan, "ombligo del universo" yani Turkcesi ile "evrenin gobek deligi" olarak kabul edilen kanyonda deneyimlediklerim, ogrendiklerim sayesinde son sekiz senedir zihnimin disina ciktigim anlar arttikca artti, zihni devre dışı bırakabildigim anlar arttikca, zihnimin gercek potansiyelinin farkina vardikca, zihnimin bunca zaman daginik cekmecelerle dolu bir dolap gibi tika basa olduğunu görür oldum, enerji, vibrasyon ve frekansi anladikca, dusuncelerimle duygularımın kontrolünde otomatikte yasadigimi fark edince, dusuncelerimin gücünü fark ettikçe, bilincsizce neleri yarattigimi, neleri boomerang gibi kendime çektiğimi gordukce, gormem netleştikçe, zihnimdeki sis kalktıkça, zihnimi eğitmek, ehlileştirmek, ona soz gecirmek icin aksiyona geçmeye karar verdim. Rollercoaster gibi inisli cikisli olan duygusal hayatimin bedenime verdigi zarari gec olmadan durdurmak zorunda oldugumu anladim. Bu duygularin kaynagi neydi? Nerelerden geliyorlardi? Onlari ne aktive ediyordu? Onlardan kaçarak, görmezden gelerek, daha fazla böyle yaşamaya devam etmek yerine onları görüp fark edip anlamaya çalışmaya onları dönüştürmeye niyet ettim.İyi ki de etmişim.
2018 senesinin Ekim ayinda basladigim 4 senesini bitirdigim, daha fazla ilerlemeden, eğitimime devam etmeden önce ögrendiklerimi sindirebilmek ve gunluk hayatimda pratik edebilmek icin verdigim bu ara yilda kendimi çok garip ve boslukta hissettim, kursun ritmine ne kadar alismisim, kursun, rahibe ogretmenlerimin, ve "sinif arkadaslarim" hayatimin ne buyuk bir parcasi haline gelmis olduklarini gordum. Dort sene boyunca Ekim'de başlayıp 12 hafta suren ilk dönem, 3 aylik ara, sonra Nisan'da başlayıp 12 hafta suren ikinci donem. Her pazartesi o haftanin okumalarini, dinlemelerini, mediyasyonlarini yapmaya başla perşembe aksamina kadar haftanin sorularini cevapla, pazar aksamina kadar da sinif arkadaslarinin yanitlarini okuyup bir kac kisiye (yapici) yorumda bulun. 12 hafta sonunda yazdigin final kağıdını ogretmenine gönder, sonra sertifikan adresine postalansın. Uzun ve bol okumalı, dinlemeli, dusunmeli, meditasyonlu dört sene icinde sekiz sertifika aldim. Meditasyon hayatimin bir parcasi oldu. İyi ki de olmus, dengemin bozuldugu zamanlarda içeride neler oldugunu gormek anlamak iyi geliyor, ogrendiklerim ve uyguladiklarim sayesinde kendimi eskiye göre daha cabuk iyilestirebilir oldum.
Ilkyardım cantamin icinde sadece budist öğretileri yok, kendimi tek bir inançla sinirlandirmak hic bir zaman benim tarzim olmamistir, her türlü inanca saygım sonsuz, butun kadim öğretilere acigim. Toprak annenin kadim bilgeliğini taşıyan şifalı bitkilerin yetistigi arka bahçem olan bu kutsal kanyonda icimdeki şaman ve şifacı ile de tanıştım ve ogrendim ki kendimizi iyilestirdigimizde sadece çevremizde dokunduğumuz yakinlarimizi, sevdiklerimizi degil esasinda tum insanligi iyileştiriyoruz, hayat yolculuğunda birer savasci olarak yerimizi alıyoruz. Burada katildigim seremonilerde ogrendigim harika bir sarki var, sozleri bunu anlatiyor, zor anlarımda dinledigimde ruhumu ayaga kaldiran kendimi cok guclu hissettiren bir sifa sarkisi, burada bizim kanyonda tanistigim en sevdiğim sifa şarkıcılarından biri olan Venezuella'li sevgili Jesus Hidalgo'nun şarkısı. Babası da müzisyen olan Jesus bize küçükken babasının (hep aşktan sevgiden bahseden) şarkılarından ve annesinin şiirlerinden çok etkilendiğini, sarki yapmayi anne babasından ogrendigini soyleyince muzik yapilan bir evi, oyle bir anne babayi gozumde canlandirdigimda çok etkilenip boyle bir aileye cok imrendigimi, "acaba boyle bir ortamda büyüseydim ben nasil olurdum" diye dusundugumu cok iyi hatirliyorum. Muzigin ilac oldugunu, sifa oldugunu ben Meksika'da ogrendim, maalesef çocukluğumda ve gencligimde dinledigim sarkilar çoğunlukla aşk üzerine de olsa hep hüzünlü, acıklı (Turk kulturunun bir parcasi herhalde acikli huzunlu sarkilar aglamayi acı çekmeyi seviyoruz sanki biraz)...
İnsanlik olarak içinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda yüksek frekansta yasamak istiyorsak dusundugumuze, konuştuğumuza, dinlediğimize, izlediğimize , yediğimize, içtiğimize cok cok dikkat etmeliyiz çok seçici olmalıyız diye dusunuyorum. Umarim bu şarkı bana iyi geldigi kadar sizlere de iyi gelir, sifa olur.
Sarkinin hep birlikte söylenen "chorus" kisminin Turkcesi soyle: "Sen kendini iyileştirirsen ben de kendimi iyileştiririm( sen iyileşirsen ben de iyileşirim) , Sen gülünce ben gülüyorum (sen gülersen ben de gülerim), Seni sevdiğim gibi, sen de beni seviyorsun, Senin titredigin/titrestigin gibi ben de (oyle) titrerim/titresirim."
CANTO MANTA (Jesús Hidalgo):
A la rueda rueda que rueda,
vamos a danzar.
Aguilita, oso y coyote,
bufalito, ahí van.
Si te curas tú, me curo yo.
Cuando ríes tú, me río yo.
Como te amo yo, me amas tú.
Como vibras tú, así vibro yo.
Cuando brilla el sol de mi hermana canta hasta la flor,
cuando brilla el sol de mi hermano canta hasta la flor
Yo le pido a Dios que los cuide,
que les de valor.
Con papá´aprendí a hacer canciones
que hablan de amor.
Con mamá a inspirarme en los versos,
gracias a los dos.
Coro:
Si te curas tú, me curo yo.
Cuando ríes tú, me río yo.
Como te amo yo, me amas tú.
Como vibras tú, así vibro yo.
PS: TR'deki yakınlarımdan gelen yoğun istek ve ısrarlar üzerine bundan sonra blog yazılarıma oncelik verecegim, 8 senede Meksika'da yoluma çıkanları ve tüm ogrendiklerimi (tarifler dahil) fotoğraflarımla burada paylasacagim.
Merve