Babamin evde ogrendigi Turkce ve buyudugu Atina'da ogrendigi Yunanca'dan sonra okulda ilk ogrendigi dil Almancaydi. O Almanca seviyor diye okulda Ingilizce'ye ek dil olarak Almanca'yi secmeme ragmen nedense hic sevemedim Almancayi ben. Hic unutmam babamin basucunda duran kitaplardan bir tanesi Almanca deyimler ve atasozleri kitabiydi. Babasindan surekli deyim ve atasozu duyan baskalari da var midir diye merak ediyorum bazen. Turkcesi yetmezmis gibi bir de Almancalarini da soylerdi deyim ve atasozlerinin rahmetli. Almancalari hafizamdan ucup gittiysede Turkce olanlar bugun bile hala aklima gelir, oyle cok duymusum ki:) Bunlardan biri "erken kalkan yol alir" mesela. Bugun aklima geldi cunku baktim simdi saat sabah 9 ve ben evde yapmam gereken herseyi bitirdim simdi rahatlikla kendi yapacaklarima odaklanabilirim. Kahve yerine ictigim Capomo'mu aldim bahcede yaziyorum.
Disaridan su sesi geliyor, sitemizin bahcivanlarindan biri olan Javiar her pazartesi, carsamba ve cuma yaptigi gibi sitenin bu kosesindeki bitkileri ve cim alani sularken bizim garajdakileri de sulamayi ihmal etmiyor, eksik olmasin bana cok buyuk yardim etmis oluyor, onun suladigi gunler ben garajdaki bitkilerimizi sulamiyorum, ama bambu agaclarimizi 7 senedir her gun (ya sabah ya aksam ya da bazen sabah aksam) sulamayi ihmal etmiyorum. Mevsimler degistikce onlardaki degisimleri gozlemlemek cok sey ogretiyor. Bambu agaclarimiz evimizi, yatak odamizi butun yaz gunesin siddetli sicagindan koruyor, kisin o kadar ciplak kaliyorlar ki yapraksiz, elimde olmadan acaba onumuzdeki yaza kadar yeniden yapraklanacaklar mi yoksa donacak oylece cirilciplak mi kalacaklar diye endiseleniyorum. Ama her bahar yeniden yesilleniyorlar. Onlar yesillendikce icim de yesilleniyor sanki. Firtinalardaki esneklikleri de beni onlara hayran ediyor, bana esnekligi ogretiyorlar. Cok seviyorum onlari, o nedenle de onlara cok iyi bakiyorum. Bambu agacinizin olmasinin bence tek bir "olumsuz" sayilabilecek yani bambularin koklerinin karmasikligi ve diplerden etrafa yayilmasi nedeniyle cim'lere elveda demek zorunda kaliniyor olmasi. Napalim bahcem "guzel" gorunmeyecek diye bambu agaclarini mi kesecektik yani, o zaman dunyanin cesitli yerlerinde gormeye basladigimiz orman yanginlarinda perisan olup, uzuluyor olmam sacma ve tutarsiz olurdu sanki biraz. Guzellik cok goreceli bir kavram zaten. Cim yerine bizim bahce sadece toprak, yesil yerine kahverengi yani. Ilk senelerde buna kafayi takip bahcivanimiz Clemente'nin uyarilarini, bambulari kesme teklifini inatla dinlemeyip cim ektirme denemelerim gelince aklima simdi guluyorum kendime.
Buraya tasindigimizda 39 yasindaydim simdi 45'imin icerisindeyim. O zaman bahcenin cimlerine uzuluyordum, simdi yalinayak topraga basma sansim var diye sukrediyorum. Gecen gun M'in isteki partneri J 30 yasina basti, J'nin 30'lara girisini beraber kutladik, mum sondururken onu izledim, cok guzel cok genc ve onunde upuzuuun bir hayat oldugunu dusunurken yuzumde olusan gulumsememi fark ettim, kendi otuzuncu yas gunumu animsadim, babamsiz ve 10 senelik sevgilimsiz girmistim 30 yasima, acim buyuktu, ikisi de birbirinden farkliydi, hangisine yas tutacagimin bocalamasini yasiyordum, o zamanki bilincimi, farkindaligimi, toylugumu hatirladim, gulumsemem buyudu icimi sefkat kapladi (kendime, babama, eski sevgilime ve 30 yasina yeni basan J'ye sefkat duydum). Su an oldugum yasta ve geldigim yerde cok sukur ki mutlu oldugum icin, 30'una yeni basan J'nin yerinde olmak istemedim, 30'a yeniden basiyor olma gibi bir arzu belirmedi zihnimde onun mum sondurusunu izlerken, ona sarilip sadece her aninin bu yaslarinin kiymetini bilmesini ve her aninin ve her yasinin tadini cikarmasini soyledim, tipki her gun annelik yaptigim kendime soyledigim gibi.
Yas aldikca ici de disi da guzellesiyor insanin bence, tabi itiraf etmeliyim ki bedende belirmeye, fark edilmeye baslanan degisiklikleri kabullenmek cok kolay olmuyor ama onun onune gecmek icin bir sey yapilamayacagini, dogan seyin buyuyup olgunlasip curumeye baslayacagini ve zamani geldiginde "olecegini", bunun doganin degismez bir kanunu oldugunu, kendim icin yapilabilecek en guzel seyleri zaten yapmakta oldugumu hatirlatiyorum kendi kendime. Beslenmemin, dusuncelerimin, duygularimin, tepkilerimin, hareketlerimin farkinda oldukca, her gun oz sevgi oz saygi ve oz disiplin uygulamalari yapinca, zihni sessizlestirip, ruhu dans ettirip, bedeni aktif tutup gerektigince esnetince insan kendi gelecegine yatirim yapiyor, simdi yaptigim herseyle gelecegimi yarattigimi iyi ki fark ettim ve harekete gectim. Saclarimdaki beyazlarla yanik tenli ya da makyajli olmadan da barisik olmak, markette ilgimi ceken bir urunun bilgilerini okurken etrafimdakileri takmadan, "yasli" gorundugumu dusunmeden, kullanmak zorunda oldugum okuma gozluklerimle ve yas alisimla artik barisik olmam ile yuzumde derinlesen kirisikliklara, elimin uzerinde cikan "gunes" ya da "yaslilik" lekelerine uzulmek yerine 45 yasina kadar bir suru sinavlardan gecerek bu dunyada var olan Merve ile barisik olmamla ile gurur duyuyorum.
Degismek, degistirmek zor is. Benim genelde degisime karsi direnc gosteren bir karakterim var, degisim hep sancili olmustur benim icin, ve biliyorum sanciyi yaratan da zihnim. Bazen zihnimin icin oyle sesli, o kadar cok dusunceyle dolu oluyor ki - genelde karanlik dusuncelerle, oyle oldugunu ve bedenimin katilastigini meditasyon oncesi esneme hareketlerimi yaparken fark ediyorum. Zihnim yavasladikca bedenim esniyor, bedenim esnedikce zihnim esniyor sanki o sIKISIKLIK gidiyor bir an kendimi arka bahcemdeki buyulu kanyon Huasteca'danin derinlerindeki genis alanda hissettigim gibi hissetmeye basliyorum, ferah ve ozgur, ruhum dinginlesiyor, zihnim berraklasiyor, zaman kavrami yok oluyor, an'dayim. Koklerim Toprak Ana'nin katman katman derinliklerine iniyor, kalbim onun kalbiyle bir atiyor, tipki davulun vurusu gibi, titresimi hissedebiliyorum, cakralarim piril piril uyumlu, guvendeyim, yer ve gok arasindaki gorevimi yapiyorum, evrenin bilgeligine acigim, ilahi plana guveniyorum, ilahi parcami onurlandiriyorum, dengedeyim, tepemden isik yagiyor tum hucrelerime yayiliyor, icim sukranla doluyor.
Tesekkur ediyorum icimdeki ve disimdaki :
topraga,
suya,
atese,
suya,
etere
yaraticiya
ayrica biyolojik atalarima, ruhsal atalarima, Pachamama'ya, gunes dedeye, ay nineye, yonlere, mevsimlere, sifa bitkilerine, hayvan ruhlarina.
Meditasyondan kalkip telefonumu kontrol ediyorum, bir bakiyorum ben otururken bir suru mesajlar gelmis telefonuma,Turkiye'den de bir mesaj gelmis ve kafamda yaptigim butun planlari degistirici icerigi olan bir mesaj oradan gelen, hayallerimi, beklentilerimi suya dusuren bir mesaj...ofke ve kizginlik yukselmeye basliyor, korku da kaplamaya basliyor, berraklik bozuluyor, suyun üstü dalgalaniyor, huzur gidiyor huzun geliyor, yine zihnin tuzaklarina dusuyorum, zihnimi kontrol edemiyorum, duygularim yine beni ele geciriyor, ama farkindayim neyse ki, moralimi bozmayip kendime oz sefkat uygulayip, icimdeki hircin cocugu sevgiyle yatistiriyorum. Oz disiplinimi arttırıp daha zaman yaratmali, ice donmeli ve maymun zihnimi egitmeliyim, neyse ki bu hafta online derslerim yeniden basladi. Dorduncu seneye basladigim budist felsefesi, dharma derslerimde budist psikolojisi ile bati psikolojisini de karsilastiriyoruz cok sey ogreniyorum ve tum bu ogrendiklerimi gunluk hayatimda uygulamaya basladigimdan beri bebek adimlariyla da olsa kendi olmam gereken hizimda kimseyle yaris halinde olmadan daha yumusak daha rahat ilerler oldum. Direnc gosteren yanlarimi mercek altina yatirip onlari gozlemlemeyi onlarin bedenimdeki enerjimdeki ruhumdaki etkilerini goruyorum. Stresle, aciyla, rahatsizlikla, huzursuzlukla ,mutsuzlukla, doyumsuzlukla kisacasi Sanskrit dilindeki dukkha ile basa cikma tekniklerini uygulamanin olumlu etkilerini goruyorum hayatimda, Onceki hallerime gore tahammulsuzlugum, sabirsizligim, ofkem, korkularim, yargilarim azaldikca insan iliskilerim de olumlu yonde duzeliyor. Karsimdaki insanin da benden farkli olmadigini, onun da en buyuk amacinin mutlu olmak oldugunu, acidan uzak durmak oldugunu gorunce sefkatim anlayisim artiyor. Bunca senedir yilmadan, caymadan bu derslere ve hayatima uygulamaya devam edebildigim icin kendimi tebrik ediyorum. Bu donem de "dört asil kural" ile devam ediyoruz. Bu dort kurali anlamadan icsellestirmeden gunluk hayata gecirmeden samsara'nin icinden cikis yok, kafesin icinde kalmis hamsterlar gibi donup durmaya devam etmek istemiyorum. Derinlere indikce iniyoruz bakalim, dunyaca, insanlik olarak icinde oldugumuz bu noktada korkusuzca yurumek icin baska care yok bu eski öğretilere başvurup yardim, ilham, cesaret almak lazim, kurtarici beklemek yerine kendinin kurtarıcısı olmak, kendin budha olmak (belki bir gun) neden olmasin potansiyel içimizde (buddha nature).
Zihnimi durdurmada bir de muzik cok yardimci oluyor bana, dinledigim muzik , gun icinde bin bir seyle bogusmus olarak isten eve yorgun gelen M'i bile sakinleştiriyor. Zaten evde biri sakinleşip yavaşlayınca enerji hemen değişiyor, diğeri de yumusayip rahatliyor. Tütsü yakip çıkan dumanla enerjinin tum dunyaya, her eve, hastaneye, zihne, caresize, dertliye, korkana, aşılı, aşısız her hastaya, gittigini, sifalandirdigini imgeliyorum, icimdeki şifacıyı yavas yavas disari cikariyorum.
Asagidaki linkte paylastigim sarki umarim sizin de yavaslamaniza yardimci olur M'a ve bana oldugu kadar <3
Sozleri soyle:
Where are you going?
Moving too fast
I'll always follow
Nothing will last
Golden sunlight
Gold in your hair
Where are you going?
Go anywhere
Slow down
Slow down
Slow down
Slow down
Go down to the water
What do you see?
Caught in the sunlight
Half of it's me
Slow down
Slow down
Slow down
Slow down
--